Monthly Archives: Nisan 2007

Gündeme Dair Sözler 1

Güncel;

Basında ve yayında bulunan bazı kitle ve gruplar, bilerek ve isteyerek; sonuçlarının ne olduğu üzerinde (pek düşünmeksizin) durmaksızın, toplumun istek ve arzularını (Seçme ve seçilme noktasında) frenlemeyi, frenkleşmek uğruna; meşru saydıkları için yoğun bir psikolojik baskı ortamında yaşamaya bizleri mecbur bırakmaktadırlar. Bu ortam ve atmosfer toplum genelinde önceki dönemlerde 20 yılda bir tekrar ederken; zamanın ilerleyişi kitlesel ulaşım araçlarının fazlalaşması, küreselleşme ve modernizmin etkileri ile 10 yıla düşmüştü. Şuan da ise Kriterler zorlanarak ve insanın düşüncesine pranga vurmak kaydıyla, toplumsal erozyon oluşturup yeşermek üzere olan bilinç kuşağı felç edilmek istenmekte ve bu süre zannımca 5 yıla indirgenmektedir. Her 5 yılda bir zihinsel kaos, vatan elden gidiyor bağırtıları, bu insanlar neden örtülü soruları, açıklanamayan örtülü ödenekler, susurluklar, gizli dosyalar, takipler, JİTEM , MİT, CIA ve MOSSAD gibi insanların anlamadıkları fakat ürkmeleri gerektiği izleniminide üzerlerinden atamadıkları bir çok gündemle günleri sarsılmakta ve korkutulmaya, sindirilmeye, içselleştirilip, ferdileştirilmeye itilmektedirler.

Bu bağlamda müslümanlar: Dünyanın müslümanlar üzerinde kurmaya çalıştığı ılımlı islam projesi doğrultusunda ne yazık ki yönlendirilmekte ve zihinleri bulandırılmaktadır. Yetişen genç kuşak; anlamanın ötesinde dinlemek bile istemediği bir çok gündemin içinde bulmaktadır kendini ve daha çok fertçi bir yaşamasürüklenerek, düzene uygun kafa yapısına sahip olmaktadırlar.

Toplumun sürüklendiği ve çekilmek istendiği alan kamu içi veya dışı farketmez, demokrasi ile bağlantı kurulamayacak şekilde sert ve laiklik mefhumuyla uyuşmayacak biçimde katı ve gaddardır. Ortaya koymuş oldukları kavram (put) ve anlayışları kendi elleri ile hiçe sayan belli bir toplum ne yazık ki insanın yaşam alanını daralttığı gibi zihin ve psikolojik yapısına da zarar vermektedir.  İnsanlığın bu gibi durumlar da yapması gerekenin ne olduğunu bir kenara bırakıp şu anda ne yapmamamızın gereklerini düşünmeliyiz. Çünkü geri dönüşü sert ve keskin olucak her tür davranış ve tavır, çiçeklerin kırılmasına, güllerin solmasına neden olacaktır.

1) Depresyonik tavırlar sergilemeyerek biraz sakin olunmalı ani tepkilerle hata yapılmamalıdır. Her muhtıra bağırtıları ardından sokağa çıkıp eylem yapmak bu gibi durumlarda darbenin adımlarını atmak olur. Zaten amaçta bu ortama insanların çekilmesini sağlamak olduğu için bu oyuna gelinmemelidir. (Bu dönem medyanın ve kitlelerin kışkırtılma dönemidir. Kışkırtıcı fikir akımlarının yaygınlaştırılıp kafaların karıştırılarak, kimin doğru kimin yanlış olduğunu anlamaya çalışan insanlar çok kolay yönlendirilebilir. Çabuk karar değiştirilir, sürü halinde bir yöne istenmeden itilebilinir.)

2) Bilinçlenilmeli ve doğru kaynaklara başvurulmalı, yanlış kaynak ve haberlere özellikle bir yöne kasti şekilde yöneltmelere dik ve keskin tavır alınmalıdır. Tarafgil olunmalı objektiflik adı altında safsatalara kulak vermemelidir.

 Düzenini kuran ve bozulmasını istemeyen bazı kesimler(Laik ve Atatürkçü geçinen) şuanda sokaklarda bildiri ve bilinçlendirme adı altında toplumu ayağa çağırıyor, oysa şuan ayağa kalkama değil sakin olma zamanı. Birbirimizi anlama zamanı sakin ve emin adımlarla ilerki adımlarımızı daha temkinli atma anıdır.

Unutmayalım ki bu dönem peygamberin yaşamadığı bir dönemdir. Onun talip olduğu yer devletin başı değildir. İstese idi ona o makam daha ilk günlerde verilicekti zaten.

Süleyman a.s ve Belkıs’ın dönemi dikkatli okunduğunda bizim adil bir düzenekte yaşama hakkımızın olduğunu ve bu yüzden adalete destek vermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Amacımız Adalet üzere olmak ve Adil düzende düzenek çarklarında yok olmadan sağlam ve dik tavır takınmaktır. Adalet ayakta kalacaksa zulmün tüm okları üzerime gelsin… Vesselam

 (Abdurrahman b. Hasan)


Linkler ve Kitaplar…

Eskiden kitap listelerinin olduğu yazırlar veya kitaplar çok dikkatimi çekiyordu şimdi linklerin oldğu bir internet sayfası. Böyle olunca kendime bir soru yöneltiyorum, kitaplarda mı sorun var, bende mi? Cevabın bende olduğu çok açık ama şurası da bir gerçek ki İnternette sanki insanlar kendilerini daha iyi ifade ediyorlar. Kitaplarda saatlerce anlatamayacağınız derdinizi bir internet sayfasında iki tıklama ile halledebiliyorsunuz.

 Bir sitede ki tıklanan linklere veya katagorilere baktığınız da insanın düşünce yapısını, okuduğu kitaplarıdan çıkardığı sonuçları, bulunduğu grubu veya psikolojik atmosferini bile keşfetmeniz mümkün. Linler bir dünya görüşüne sahip insanların tıklanıp o dünya görüşünü paylaşması için sitelerine yerleştirdikleri birer internet sayfacıklarıdır. Bir bağlantı noktası belki bir anlayış biçimidir. Nasıl google, Yahoo veya Mynet gibi arama motorları linkler sayesinde insanların ne aradıklarını nerde bulacaklarını tarif ediyorsa aynen bunun gibi sayfaların içinde ki linkler de aynı görevle çalışır arama yapmanızı kolaylaştırıyor.

Ne ararız İnternetten? Bilgi mi, Video mu?, sanırım çoğunluğumuz yavaş yavaş video deme eğilimindeyiz. Çünkü okumak uzun uzun yazılarla başbaşa kalmak ilgimizi çok çekmemeye başladı. Fikirlerin savaştığı değilde paraların savaştığı bir kapitalizmin içine düşüşümüzden olsa gerek, artık okumak ve bir şeyler insanlarla paylaşmak içimizden gelmiyor sanırım…

Okumanın en tatlı olduğu dönemler: Konu internet ve linkler olduğu için, bu sorunun bu makalede ki yeri İnternetin olmadığı zamanlar olacaktır. Ama bu işin latifesi insanların kendilerine okumak için ayrı zamanlar ayırması gerekiyor öncelikle ve kendini tartması gerekiyor hangi zaman benim için en uygun, İstanbuldaysa İETT otobüsünün körüklü olan kısmına yaslanarak kitap okuyabileceği gibi, Ankara da başkentin kucağında ise EGO işletmelerinin o ağırbaşlı otobüslerinde salına salına kitabını okuyabilir. İZULAŞ ile İzmirde Mehmet Alagaş’ın kitapları da bir başka okunsa gerek…

Tabi burada İnternet kullanımı olmayacağı ve linkler diyarında seyahat edilemeyeceğine göre mecburi kitap okuma alanı olduğu için otobüsleri söyleme gereği hissettim. Yoksa Dizüstü ile otobüste sörf yapmayı düşünüyorsanız işiniz zor çünkü otobüsten indikten sonranız biraz zor olur. Bilgisayar kullanduğınızı gören kendini bilmez sokak serserileri yolunuzu kesmek için an kolluyorlar dikkat edin.

 Şimdi ben kendi kurduğum bu sitede sokakta yaşadığım olayları birebir yansıtabilirmiyim. Hayır. Çünkü site içeriği buna uygun değil. Sitem İlim ile ilgili olmayıp, Filim ile ilgili olsaydı derdim ki Arkadaşlar Asterix Vikinglere Karşı (2006) vizyona girdi gidin izleyin. Ama bunu söyleyemiyorsam buda sitelerin aslında Dikkat çekiciliği olduğu kadar Yanıltıcılığının da olduğu anlamına gelmektedir. Sinema sitesi kuran bir kişi acaba hayatının tüm alanlarını sinemaya mı has kılmıştır sizce? Veya çok başlıklı geniş içerikli bir site gerçekten de kurucularının olmazsa olmazlarımıdır; yani her başlık onları mı yansıtıyordur; bence bunların cevabı hayır.

Konuyu toparlayalım. Sözün özü kitap ayrı bir alem internet ayrı bir alemdir. Hangi alemi seçerseniz o size kapılarını açar. İnternetin kapısını zorlarsanız zarar görürsünüz. İlmin kapısınız Çalarsanız açılır ve huzur bulursunuz. Link aleminde boğulmamanız dileklerimle…


İlim Hakkında

“… Allah içinizde îmân etmiş olanlarla (bilhassa)  kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini yükseltir. Allah ne yaparsanız hakkıyle haberdârdır” (el-Mucâdîle: 58/12); “Rabb’ım benim ilmimi artır!” (Tâhâ: 20/114)

Peygamber (S) de: “Allah her kimin hayrını isterse ona dîn hususunda büyük anlayış verir”; “ilim, ancak öğrenmekledir” buyurdu. (Sahih Buhari; İlim babı)

Peygamber (S), va’z ve nasihat hususunda bize bıkkınlık gelmesin diye hâlimize bakıp gün­ler içinde vakitler kollardı. İbn. Mesud.

Ebû Vâil şöyle dedi: Abdullah ibn Mes’ûd (R) her perşembe günü insanlara va’z nasîhat edip ders yapardı. Bir kimse kendisine: Yâ Ebâ Abdirrahmân! Vallahi senin bizlere her gün ders yapmanı çok arzu ettim, dedi. Ibn Mes’ûd: Beni sizlere her gün ders vermekten men’ eden şey, sizleri usandırmak istemememdir. Ben sizlere va’z vermekte sizin hâlinize uygun vakitler gözetiyorum. Nite­kim Peygamber (S) de bizlere usanç gelmesinden endîşe ettiği için, bizim durumumuza uygun zamanlar gözetirdi, dedi

Allah her kimin hayrını isterse ona dîn hususunda büyük bir anlayış verir

Seyyidler olmanızdan önce  fakîhler olunuz(Açıklama:Efendi­ler olmanızdan evvel fakîhler olunuz” demek, efendilik ve başkanlıktan önce, daha küçük yaşlarda iken öğrenip âlimler olunuz; yâhud evlenmeden evvel âlimler olunuz, sonra büyüklük, idarecilik veya kocalık sıfatı, sizlerin üstâd önüne otu­rup ilim öğrenmenize mâni’ olur, demektir.)

İlmin kaldırılması, cehlin kökleşmesi, şarâbın içilmesi, zinanın çoğalması kıyamet alâmetlerindendir


TEVHİD NEDİR?

TEVHİD; Uluhiyet, Rububiyet ve İsim Sıfat Tevhidinin olduğunu bilelim ama bu konulara değinmeden Tevhidin yaşam modeli oluşu üzerinde duralım. İslam’ın görüş, metod veya usul itibari ile farklı pencerelerinden bakan kişilerin bu konuya da farklı değindikleri bir gerçektir.  Bir yaşam şekli olarak tevhidi şöyle tanımlayabiliriz:

Tevhid; yeryüzünde ve gökyüzün de bunların her iki arasın da, görünen ve görünmeyen alemler de, sosyal, siyasal, ekonomik, fizyolojik, kimyasal, astrolojik ve kozmoz’un tüm alanların da, evlenme de boşanma da, iş kurma da iflas etme de, doğum da yaşam da ve ölümde, ziyaret adabından, selamlaşmaya, eğitim alanından, güvenlik problemlerine, çocuk yetiştirme konusundan, zamanın planlanmasına ve daha sayamayacağımız alanların tamamın da, tam yetkiyi, (tüm yetkiyi) tek olan Alemlerin Rabbi Allah subhanehu teala’ya vermektir. (Devam edecek…)


Tağut

TÂGÛT    Önce kelime üzerinde duralım. Arapça bir kelime olan tâgût, iştikaak itibariyle tuğyan ile ilgilidir. Tuğyan ise; Allahû Teâla (cc)’ya isyan etmek mânâsınadır.(1)

 Tefsir-i Mücahid’de tâgûlun ismi has olduğu ve çoğulunun da, tekilinin de aynı olduğu kayıtlıdır. İmam-ı Muhammed İbn-i Cerir, tâgûtu şu şekilde tarif etmektedir: “Allah’ın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tâgûttur.”(2) Bunun insan olması, put, şeytan veya bunların dışında herhangi bir şey olması mahiyetini değiştirmez.Kur’ân-ı Kerim’de: “Andolsun ki, biz her kavme: `Allah’a ibadet edin, tâgûta kulluktan kaçının!’ diye (tebligat yapması için) bir peygamber göndermişizdir.”(3) buyurulmaktadır. İnsanlar “kul olma” hususunda istisnasız uyarılmışlardır. “İman edenler Allah yolunda cihad ederler, küfredenler ise tâgût yolunda savaşırlar”(4) âyet-i kerimesinde de beyan buyurulduğu gibi, insanlar “ya Allah’a ibadet edecek, veya tâgût’a kul olacaktır”(5) bu iki yolun dışında üçüncü bir hâl yoktur.

Kur’ân-ı Kerim de “Sana indirilen Kur’ân a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddialarda bulunanlara bakmaz misin? Onlar tâgûtun huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki tâgûtu inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardır”(6) buyurulmaktadır.

Kur’ân-ı Kerim deki bütün bu âyetleri ve mütevatir sünnetleri dikkate alarak şu hususu belirtmekte fayda vardır. Tâgûtun hükümlerine boyun eğenler ve râzı olanlar, kâfirlerdir. Nitekim İbn-i Kesir bu hususta şunları kaydediyor: “Bu ayet-i kerimede (Nisâ sûresi: 60) Hz. Muhammed (sav)’e ve diğer peygamberlere iman ettiklerini söyleyip, bununla beraber ihtilaf ettikleri hususlarda, Allah’ın kitabından ve Peygamber’in (sav) sünnetinden ictinap edip, insanların kendi akıllarına göre (beşeri kanunlarla) hüküm vermesini istiyen kişinin iman iddiasını Allahû Teâla (cc) reddetmektedir.”(7).

Bugün dünyada; vahyi inkâr ederek, insanların çoğunluğunun rızasına göre kurulduğu iddia olunan bütün demokratik sistemler, Allah (cc)’ın hükümlerine mukabil ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad etmektedirler. Dolayısıyle bütün demokratik sistemler, bu noktada “tâgûtî” özellikler taşırlar. Bu bir anlamda bütün ideolojik sistemler için geçerlidir. Daha genel bir ifade ile, İslâm dışındaki bütün sistemler, tâgûtîdir.

Tâgûtların hükümlerine göre yönetilen bütün yerler de dâru’1-harp durumundadır. O beldelerde yaşayan mü’minlerin Allah (cc)’ın indirdiği hükümlerin gâlip gelmesi uğruna cihad etmeleri farz-ı ayndır.” Şurası unutulmamalıdır ki, tâgûtun hükümlerine “evet” diyenler, Allahû Teâla (cc)’nın dinine küfretmek durumundadırlar. Bunu ister bilerek-ister bilmeyerek yapsınlar durum asla değişmez. Çünkü Hz. Âdem (as)’den itibaren bütün peygamberlerin insanlara; “Allah’a ibadet edin, tâgûta kulluktan kaçının” diye tebligat yaptıkları “muhkem âyetlerle” sabittir.Tâgûtun hükümlerini inkâr etmeyen ve tâgûtî güçlerle mücadele vermeyen kimse, ne kadar âlim olursa olsun, “müsteşrik” çizgisini asla geçemez.

KAYNAKLAR

(1) Râğıb el-Isfahani, Müfredat. “Ta-ğa” mad. (Nakleden: Tevhid Gazetesi, 21 Mayıs 1979, Sayı: 22, sh.6).

(2)Muhammed ibn-i Cerir, Camiû’I Beyan fi Tefsirû’l Kur’ân, Mısır 1324, Meymeniyye Mtb. c. III, sh.13.

(3)Nahl sûresi: 36.

(4)Nisâ sûresi: 76.

(5)Hüsnü Aktaş, Medeni Vahşet, Ank.1981,(53. bsm.)sh.140,”Evet, sadece İki Yol” başlıklı bölüm.

(6)Nisa sûresi: 60.

(7)İbn-i Kesir, Tefsirû’l-Kur’ân’il-Azîm, Beyrut,1969, Dâru’1-Marife Yay. c. I, sh.519.

 

(Konu: Pazartesidersi)

 

 


Hadis’e Bakış, Gül’e Eleştiri…

Hadis anlayışımız; Sahih sünnetin hayata aktarılması noktasın da ne selefi(vahhabi)ler gibi okuduğumuzun tefakkuh etmeden hayata geçirmek, ne de Hadis yokmuşçasına mealciler gibi hadisleri elimizin tersi ile itmektir. Hadis kaynak itibari ile Muvahhidin 2. kaynağıdır. Kur’an kültürünü hayatın da oturtan ilim ehli hadis küllüyatlarını okumaya başlamalı, yalnız usul kitaplarının engin iklimi hiçe saymadan okumalıdır. Sahih’i, Zayıfı, Mevkuf, Maktu, Mütevatir, Kudsi, Şaz, Müdelles vs. kavramlarına aşina olmalı her okuduğu hadisi kabul etmeyeceği gibi her hadisi reddeder tarz da hadise bakmamalıdır.

 Hadis okumaya zamanım yok diyorsa en azından www.israfm.com adresinde Saffet bakırcı hocayı dinlemeli istifade ettiği hadisleri bizzat kaynağından kendisi de bakmalıdır.

 Ravileri tanıma gayretinde olmalı, Rivayet zincirinin başında ki kişileri özellikle Hz. Aişe ve Ebu hureyre hadislerinin özelliklerini öğrenmeli, 4 halife ile ilgili gelecen hadisleri tenkik usulü ile birlikte gözden geçirmelidir.

Mümkünse ev dersi yapılarak ev halkı Allah resulünün hadislerini öğrenmeye teşvik edilmeli, Rudani takibi yapılacağı gibi, Riyazüs salihin henüz bitirilmemişse bitirmeye gayret edilmelidir. İleri ki aşamalar da Buhari, Müslim, İbn Mace, Tirmizi ve İbn Mace okunmalı, hayatımıza Sünneti hakim kılmalıyız.

Özellikle Uydurma rivayetlerle ilgili eserler okunmalı ve uydurma hadisin savunuculuğu yapılmamalıdır. İlahiyat fakültelerinde hadise bakışlar hocalar tarafından ortaya atılan fikirler çerçevesinde döndüğünden yüksek lisans tezleri okunacaksa Konya, Sakarya, Erzurum ilahiyat fakültelerinin kitapları dikkate alınmalıdır.

Amacımız Hadisle ilgili derya denizler yetiştirmek değil sadece akarsu olan bir toplum olabilmektir. Peygamber aleyhisselamın doğuşu üzerine yapılan bunca çalışmaları hiçe saymıyor, saygı çerçevesinde bu tavrın insanların hidayetine vesile olmasını temenni ediyoruz. Yalnız altını çizmek istediğimiz, Allah resulü sadece bir gül sembolü ile indirgenecek ve çocukların zihnine yerleştirilip, peygamberin hayata müdahil bir sertliğinin yokmuşçasına onun özgürlük mücadelesinde verdiği onca yıllık mücadele hiç olmamışçasına indirgenmiş peygamber zihniyetini dikkatli okumak gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Peygamberin doğuşundan kaynaklanan Gül benzetmesi çok aşırı dikkate alınacak bir zihin inşası olmasa gerektir.

Peygamber benzetmelerinde dikkat etmemiz gereken hususlar.

1) Peygamberler Kur’an-ın vasıflandırdığı özellikler nisbetinde sıfatlandırılabilir. Örneğin Hz.İsa’nın kelamulah olması, Hz.İbrahim’in Put kırışından mütevellit Putkıran benzetmesi, Hz. Yunusu’un balık karnından çıkmasından dolayı belki bir balık karnında ki insan anlayışı, Hz. Yusufun güzel yüzünün çok yakışıklı bir insan benzetmesi kısmen anlaşılabilir bir anlayış tarzıdır. Olmaması daha iyi olur çünkü Allah bizim onların şekil ve şemallerinden değil bilakis hayat tarzlarından istifade etmemizi istiyor.

2) Allah resulünün Sahih hadislerinden yola çıkılarak bir benzetme usulü benimsenmiş olabilir. Ki Peygamber A.S.’ın peygamberler arasında bir ayrım yapılmaması ile ilgili hadisleri dikkate alınınca ayrıcalıkçılık için değil sadece özelliğinin öne çıktığı konu vurgusu yapılmak için benzetilebilir.

“Bir kulun: Benim, Yûnus İbnu Mettâ’dan hayırlı olduğumu” söylemesi uygun olmaz. Onun  nesebi de babasınadır.” Buhârî, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En’âm 4, Tefsir, Saffât 1; Müslim, Fezâil 166,

Yalnız şu yapılırsa anlam verilebilir; Asa’nın hz.Musa için kullanılışı ve onun yılana çevrilmesinden kaynaklanan “Asayı musa” nisbetiyle, Musa a.s belki tanıtılırken Asa resmi kullanılabilir.

Eyyüp a.s için belki Çekirge topladığı rivayet dikkate alınarak “Çekirge benzetmesi” yapılabilir ama bu saçma olur zira biz onun asıl öne çıkan vasfının Sabrı olduğunu kur’an da defaatle biliyoruz

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: “Eyyub aleyhisselam üryan (çıplak) vaziyette yıkanırken üzerine altından bir yığın çekirge düştü. Eyyûb aleyhisselam hemen onu elbisesine avuç avuç koymaya başladı. Bunun üzerine Rabbi ona nida etti:

“Ey Eyyûb, ben seni bu gördüğün (dünyalıktan) müstağni kılmadım mı?” Eyyûp aleyhisselâm:

“Evet! Ey Rabbim! Velakin senin bereketine karşı istiğna yok!” diye mukabele etti.” [Buhârî, Gusl 20, Enbiya 20, Tevhid 35; Nesâî, Gusl 7,l (1, 200-201).]

Sözünözü ben benzetme sanatının adabı hakkında çok şey bildiğimi iddia etmiyorum fakat ben şunu iddia ediyorum ki peygamberler Allah’ın benzettiği nesnelere (belki) benzetilebilir. Ama ne ayetlerin nede hadislerin benzetmediği, özellikle üzerinde çok durduğu bir çok özelliği varken onların hiçe sayılarak GÜL!’e benzetilmesini anlayamıyorum.  Doğru bulup bulmama noktasın da tek sözüm Müslümanlar bu vesile ile Peygamberi anlatmaya çalışıyor bu güzel. İlmi tenkide tutucak olursak Peygamber belki de KILIÇ’ benzetmesine daha yakın bir benzetme ile benzetilebilir. Ama bu sefer de konjektür gereği müslümanlar zor duruma! düşeceklerinden bunu yapamayacaklardır. Varın gerisini siz düşünün en iyisini Allah bilir.


ÖZGÜN İRADE (DERGİSİ)

 

3.YILINI DOLDURDU ÖZGÜN İRADE…

 

Ramazan Kayan hocamızın güzel çalışmalarının bir semeresi olarak karşımıza çıktı ve hep böyle devam edecek inşaallah. 36. sayısın da konu başlığı TOPLUMSAL HASTALIKLARIN GİRDABIN DA DEĞER EROZYONU

Tabi ki tespite gerek kalmayacak bir gerçek gündemlerin de DÜNYEVİLEŞME  Kutlu doğumun arifesin de sadece şu soru ile dergi değerlendirmesine başlıycam: Resulallah bu gün aramızda olsa Kutlu doğum değil benim yoluma uymanızı istiyorum diye sorarmıydı acaba? Bu soru cevabını nefsimize verebileceğimiz bir soru. Zaten Allah resulünün onun yolunu takip etmemizi bid’atlerden uzak kalmamızı söylediği bir çok hadis mevcut. İlmi duyarlılık ve sahih akide ile sizleri Bu ayın özgün iradesi ile başbaşa bırakıyorum.

 

Önce şunu belirtelim. Bu ay Martin Lings’in türkiye de oldukça fazla rağbet gören bir eserinin dergi tarafından hediye olarak verildiğini bilmenizi isterim. Piyasa değeri 13Ytl olan Hz. Muhammed’in hayatı derginin hediyesi Kutlu doğum gündemin de düşündüğümüz de oldukça anlamlı bir yapıt olduğunun altını çizmekte fayda var.

 

1.Yazı

Atasoy Müftüoğlunun kendine has güzel üslubu ile dergiye başlıyoruz. Sorunlu Yorumlar Sorunlu Yaklaşımlar

ideolojik bencillikler ve rekabetler hizip bencillikleri ve rekabetleri mezhep bencillikleri ve rekabetleri gelecek umutlarını yok ediyor

Erdemli bir varoluş ötekini değersizleştirmeye çalışmaksızın gerçekleştirilen bir varoluştur

2.Yazı

Cumhur başkanlığı Seçimi Zorlu Çankaya Savaşları ileMustafa Özcan;

Etraflıca bir değerlendirmeden sonra altını çizebileceğimiz son nokta şu olsa gerektir.: Çankaya Erdoğan için tatlı bir hayat olmayacaktır. Türkiye için de şimdilik tek kesin olan seçenek bu.

 

(Müslüman olmanın ve sonuca varmanın tek yolu acaba bedel ödemek midir? Bedel ödeyenler mi özgürleşir, özgürler bedel ödemişlermidir???.)(marifetullah)

 

3.Yazı(Ramazan Kayan)

Derginin Konu başlığı olması ve Üstad Ramazan Kayan olması hasebiyle son yazıyı ona has kıldım. Çünkü takib edilmesi gereken kişiler arasındadır Ramazan hocamız.

Yeni bir Toplum İçin ile Ramazan Kayan

Hastalık tespiti ve insan ruh alemini gerçekten iyi görebilen ve erozyonun farkında olan Ramazan hoca Nefsi marazlardan işe başlamış ve Dünyevileşme, Bireyselleşme, Eylemsizlik, Duyarsızlık Değersizlik, Gayesizlik hastalıkları üzerinde durmuştur. Ve Çözüm odaklı oluşunun gereği bir öndere yakışır tarzının muhafazası ile kanaatimce yaptıklarını bizimle paylaşmış ve bizim de şu 11 maddelik değerleri hayatımız da inşa etmemiz sonucun da hastalıklardan en azından bir nebze belki de tamamen kurtulacağımızın altını çizmiş.

 

Burada 11 maddeyi yazmıyacağım dergiyi merak edip okumanız için ama şunun altını çizelim: İnsanlığın aklı, yüreği, vicdanı, ufku ve umudu biz olmalıyız…

İnşaallah dergi gündeminiz olur, gündemden kopmayın, her gündemde yer almayın dileklerimle…


İnkişaf, Bahar 2007

3 ayda bir yayınlanan İnkişaf dergisi, kanaatimce (bu kardeşlerimden hiç birini tanımıyorum) İlim dünyasın da asırlar öncesinin mirasını kendilerine yol edinmiş, belki de alimlerin yaşantılarında gördükleri usulleri benimsemiş bir topluluk. Allah onları cennetine koysun, bu ay okumuş olduğum son sayılarında bir kaç altını çizdiğim başlığı paylaşacağım. (İnşaallah bende bir reddiye yemem inkişaf camiasından 🙂 )

1.Yazı 

Anlama Risalesi ile Recep Yıldız

İslam geleneğin de anlam başlığı ile Fıkıh, İstinbat, Delalet, Tefsir ve Tevil kelimelerini kısaca açıkladıktan sonra, Çağdaş anlam bilim de anlama ile ilgilibakış açısını açıkladıktan sonra; sonuç kısmında Kur’anı Kerim’in ilahi bir kitap olması anlaşılmasın da farklı bir yöntemi gerekli kılmıştır.

Çağdaş anlam bilimlerde ANLAYAN esas alınırken, Kur’an’ı anlama usulünde ANLATAN tam bir yeterlilik söz konusu olduğundan eksiklik hep anlayan ve anlaşılan da aranmıştır. Bu yüzden müfessirler/anlayanlar, anladıkları manalarda yanılabileceklerini hiç bir zaman göz ardı etmemişlerdir. İhtimalli tefsirlerin sonuna “Allahu alem” (en doğrusunu Allah bilir) kaydını düşmüşlerdir.

2. Yazı

Yakın Dönem Tefsir Telakkileri ile İhsan Şenocak

Kuran İlimleri anlama delaleti açık olmayan ayetlerin ideolojik bakış açısıyla tefsir edilmelerine de engel oldu, Bu yüzden yakın dönem modernist tefsir hareketleri düşüncelerine meşruiyet vermeyen Kur’an ilimleri ve müdevvimlerini tenkid etmeyi öncelikli vazife telakki ettiler. Kur’an ilimlerinin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde Kur’anı kerimin anlaşılmasına mani olduğunu iddia eden modernistler böylece yeni usul ve yöntemlerin ihtiyaç olduğu hissini uyandırdılar…

              Yazının devamın da klasik dönem tefsir telakkileri ve yakın dönem tefsir telakkileri anlatılmaktadır.

              “Sonuç: Kadim usule göre yetişen ulema, suyutinin itkan’ın da saydığı 15  ilme (bunlar oarantez içi dergide belirtilmiştir) üst derece sahip olduktan sonra tefsir yazmaya başlardı.  Eserlerini kaleme alırken hadis ve tefsir mecmuaları sanki gözlerinin önünde açıkmış gibi durur sabaha kadar yazdıkları müsveddeleri, akşama kadar talebeleri ancak temize çekerdi. Önlerinde metin olmamasına rağmen atıfta bulundukları kaynakların ibare ve ifadelerinde problem olmazdı. Yakın dönem için ise aynı şeyi söylemek mümkün değil”(22.Syf.)

                Anti parantez bir şey belirteyim bugün bilgisayar’ın sayesinde güya kaynaklara daha hızlı sahip oluyoruz anlayışı ile okuma oranının da ben düşdüğü kanaatindeyim. Bilgisayar da yazı okumak hem göz yoruyor hemde dikkat dağılmasına neden oluyor. Bir araştırma yapmak için güya kaynak mesabesinde olan bilgisayar zaman öldüren ve kalemin yerine kullanılan faydalı ! bir alet…

3.Yazı 

Kur’an İlimleri ile Halit İstanbullu

İhsan Şenocak’ın yazısını tamamlar mahiyette bir yazı… Nüzul sebepleri, Nasih ve Mensuh, Muhkem ve Müteşabih, Mekki ve Medeni ve Kıraat İlmi kısaca açıklanmıştır. Usul anlamında kısa kısa çok güzel bir makale olduğunun altını çiziyorum.

Tabi ki derginin tamamını burda size anlatacak değilim. 1 Ytl verip temin edin ve bence sizde istifade edin.

Allah sizin kalbinizi ilme açsın, İlmek ilmek ilim nakış olsun yüreklerinizde.

Hakkaniyet sahibi muvahhid olun, Tevhid bayrak olsun Kalplerinizde (ü.u)


Kardeşimin Sitesine Övgüyle…

İlmi merkezine alıp, Tüm kötü amellerin şerrinden Alemlerin Rabbi Allah’a sığınırım. Güzel, gören göze göre değişir, amel ise sıhhatine göre değerlendirilir. Ben amil olanı tanıdıkça severim, ama ilmi konu da yazı yazanı, yazılarının nispetinde takdir etmeyi kendime şiar edinirim. 

 Wordpress, camiasında site işleri ile uğraşan müslüman bir kardeşimin sitesini tavsiye etmek istiyorum. İsmi Müslüman, Allah onların sayılarını arttırsın, Cennette onlarla birlikte kılsın.

http://dogu.wordpress.com

Sitesine yazdığım kısa değini…

Selamualeyküm, Müslüman kardeşim. Siten içerik ve anlayış açısından çok güzel. Gündemini günyüzüne çıkarmaya çalışan ve mesaj içerikli bir site kurmuşsun, Müsgenç’ten bir kardeşim olduğunu düşünüyorum ama bu konular ulu orta yere yazılmaz herhalde 🙂 Her hangi bir gurubun temsilcisi oluşun değil müslüman kardeşim oluşu benim için önem ifade ettiği için  bu satırları yazdım. Allah Muvahhid toplumun yolunda atmış olduğumuz her adımı kabule şayan ve muktedir kılsın.

Rabbim kalbimizi sana kaydır, fitnelerin def’i için bize güç ver gayretlerimizi kalbimizde ki siyah noktaların yok olası için vesile kıl. Sen müslüman kardeşlerimin sevgisini kalbimde arttır, unutulan şehadet bilincini yüreğime tattır. Sevdanı hayatıma bir izdüşümü olarak kazı. Bu güzel sitede ki yazıları hazırlayan kardşeime de sen yazıların yaşanması için yol edindir. O’nu Seyyid Kutuplardan, Ebul ala Mevdudiler’den, Fethi Yekenlerden, Hasan El Benna’lardan, İmam Humeynilerden, Üstad Ali Şeriatiler’den, Abdurrahman b. Hasan’lardan ve Muvahhid din anlayışını hayat tarzı edinenlerin yolundan ayırma YARABBİ.. Amin
Hamd alemlerin rabbi rahman, rahim olan Allah’a mahsustur.


YAHUDİ DEVLETİ

  Yahudi Devleti
https://i0.wp.com/www.kitapyurdu.com/getimageV2.asp


Theodor Herzl
ATAÇ YAYINLARI
İsrail Yahudi Devleti, bu kitabın yazılışından yaklaşık elli yıl sonra, tasarlandığı gibi kuruldu bu kitapta da aynı mühlet verilmişti. Yahudilere ve Yahudi olmayanlara. Elinizdeki eser bir el kitabı, özel olduğu düşünülen bir ulusun nasıl bir devlet kurması konusunda gerçekleştirdiği yaklaşımlarla bir prospektüs, bir reçete, cüreti ve aksanı ile bir aforizmalar topluluğu ve manifesto.

Yazar Theodor Herzl ise sadece bir gazeteci değil. Onu Birinci Siyonizm Kongresi Başkanlığı’ndan, Sultan Abdülhamit ile diyaloglarından herkes hatırlıyor zaten.. SİT

Okumaya Başalama: 01/04/2007

Bitiş Tarihi:


İSLAMDAN KOPAN KAVRAMLAR

http://www.islamdankopankavramlar.com/zikir_ehlizikir.html

İSLAM’DAN KOPAN KAVRAMLAR

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK
Bu defa sizlere, İslâm’dan kopan kavramların bir tanesinden olan, Allah’a yönelmekten; bir başka ifadeyle, Allah’a ulaşmayı dilemekten (ruhunu hayatta iken Allah’a ulaştırmayı dilemekten) bahsetmek istiyoruz.
Hepinizin bildiği gibi, dînler yoktur. Bir tek dîn vardır. Hz. Âdem’den Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e kadar gelen tek bir dîn vardır. Hristiyanlık diye, Yahudilik diye ve İslâm diye ayrı ayrı dînler olmamıştır.
Detay
 
MÜ’MİN OLMAK
Bizim âlimlerimiz her kelimeyi lûgat mânâsından hareketle mânâlandırmışlardır. İşte problem buradan kaynaklanıyor. Mü’min kelimesi îmân kelimesinden gelir. Îmân; inanmak, inanç demektir. Mü’min de inanan ya da inancın sahibi demektir ki her ikisi de aynı mânâya gelir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
40/MU’MİN-40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin)
Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, mü’minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve orada hesapsız rızıklandırılacaklardır .
Detay
 
HİDAYET VE DALALET

Konumuz; hidayet. Konumuza hidayetin tanımıyla başlayalım inşaallah. Hidayet, insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
3/AL-İ İMRAN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah’ın (Kendisine) ulaştırmasıdır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, VÂSİ’un ALÎM’dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.) Detay

 

İSLAM’A TERS DÜŞEN HURAFELER

BÜTÜN RESULLER PEYGAMBERDİR

Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha bizleri beraber kıldı. Konumuz: Kur’ân’a ters düşen hurafeler, insanların Kur’ân’a ters düşen uydurmaları. Bu hurafelerden bir tanesi de: “Bütün resûller nebîdir.” ifadesidir.
Akaidin birinci ayağı olan: “Bütün nebîler resûldür.” ifadesi, Kur’ân’a tam olarak uymaktadır. “Bütün resûller nebîdir.” ifadesi ise Kur’ân-ı Kerim’e birçok yönlerden ters düşmektedir.
Evvelâ konuya 1. cepheden girelim. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de risaletle hiç ilgisi olmayan resûllerden bahsetmektedir. Firavunun Hz. Yusuf’a gönderdiği alelâde bir ulak (haberci) Kur’ân’da resûl adıyla geçmektedir